İç içe Binmiş Zaman Miti ve Doğanın Gerçekliği Üzerinden Basri Erdem Sanatına İzdüşüm
Ümit Yaşar Gözüm
Çağdaş mitler, markalar, sosyal medya…Günümüz insanının küreselleşme karşısındaki durumu, kültür endüstrisinin dayatmaları, sanat kuramlarının güncel karşısında zorlanmaları…Üst üste binmiş zaman miti ve doğanın gerçekliği, dolaylı veya dolaysız baskıcı yöntemlerle bireyin seçme iradesinin tozunu attırıyor.
Bunun karşısında ancak ‘günümüz estetiğini ulaşılabilir kılan, toplumda doğa bilinçlenmesi için yeni bir sevgi ve sahiplenme duygusu aşılayan’ yazar ve sanatçılar durabiliyor. Basri Erdem resmine ve sanat anlayışına bu açıdan bakmak gerektiğine inanıyorum.
Bu anlayış gerçekte sosyo-kültürel sorgulama yöntemi olarak, sanat ve kültür diyalogunun da başladığı yerdir. Sanatçının toplumsal olaylara ilgisiz kalmaması tezini güçlendiren örnek akademisyen kökenli sanatçılardan birisi olarak çıkıyor karşımıza.
Henüz öğrenci iken yaptığı ve koleksiyonunda sergilediği Hiroşima’ya atılan bomba adlı çalışması tezimizi güçlendirecek somut çalışmalarından sadece birisidir.
Üst Üste Binmiş Zaman Miti ve Doğanın Gerçekliği…
Sanatçının, doğayı (büyük boyutlu çalışmaları hariç) yerinde gömleyerek çizdiğini biliyoruz. Gerek akademik araştırmacı kimliği, gerekse sanatçı olarak sürekli gözlemlediği Anadolu coğrafyası üzerinden, bir bellek yoklaması yapıyor adeta. Doğayla iç içe büyüyen kaşif bir köy çocuğu olması ve araştırmacı kişiliğinin etkisini hissettiriyor sanat yazınına.
Erdem, çoğunlukla mekanı kompozisyonun önemli bir ögesi olarak öne çıkarmıyor. Aksine kurguladığı figürü mekandan bağımsız kılarak zamanın her hangi bir yerinde karşımıza çıkabilecek estetik değer olarak vurgu yapıyor.
Nesne-mekan-figür ve renkle köken kültür üzerinden çağdaş toplumlarda insanın doğayla buluşmasına ve barışmasına katkıda bulunuyor. Onun peyzajları, çağdaş mitler karşısında bunalan insanı, ilgilerinin gerçekliğine davet ediyor.
Basri Erdem, doğayı kutsayan ve bütün ritüellerini insan-doğa bağlamında işleyen modern zamanların ‘Şaman’ıdır.
Kompozisyonları çocukluk ve gençlik aidiyetine bağlı olarak gelişmiştir. Ancak figürlerinde zaman/mekan bağının ait olduğu dönemi anlamak zordur. Dönemin teknik malzeme ve yaşadığı coğrafya üzerinden yorumalar yapılabilir.
Biliyoruz ki, insanların renklerden aldığı haz farklı farklıdır. İnanç, güç ve estetik algıya bağlı olarak oluşan ve gelişen bir birikimdir. Renklerin kendi içindeki anlatımının, sanatçının yetkinliğine bağlı olarak gelişip resimdeki yerini bulması bundandır.
Erdem’in peyzajlarının yanında figüratif resimlerinde dikkatimizden kaçmaması gereken bir durumda hayvanların çektiği acılar karşısındaki duruşudur.
Bu insani yanı onun figürlerinden bilge bir kimliğe bürünür. Mandalar, keçiler, atlar ve koçlar. Hepsi bilinen görünüşlerinin ötesinde görkemli bir duruşa sahiptirler.
Günümüz insanının doğayı ve doğadaki varlıkları sadece tüketilecek birer nesne olarak görmesine bir tepki olarak, sanatla bir karşı duruş sergiliyor sanatçımız.
Akademisyen kimliğinin sanat eğitimi üzerine projeler hayata geçirmeye yönlendirdiğini düşünsek bile, özgün baskı resmin de hakkını veren sayılı akademisyenlerden birisi olduğunu söylemeliyim.
Yüklendiği misyon ve ortaya çıkardığı eserlerle, zamana yenilmeyecek sanatçılarımız arasında yer alacağına inanıyorum.
Felsefeci, Yazar, Eleştirmen