Sanatçı Aydın Basri Erdem Evreni’nin Keşfi
Ümit Yaşar Gözüm | Felsefeci, Yazar, Eleştirmen
Post-truth Çağda Figüratif ve Baskı Resim
Bir akademisyen sanatçı Prof. Dr. Basri Erdem post-truth çağda özellikle geleneği olan baskı sanatının ve soyut figüratif resim sanatının bir izdüşümü olarak yerini alıyor Türk Resim Sanatı tarihinde.
Zaman ve mekan algısı değişmiş bir simülasyon çağa akıyoruz. Her şeyin rakamlarla ifade edildiği bu çağda sanatçı aydının sorumluluğu bir kat daha artıyor. Kitlelerin hakikatin her an değişebileceğine ikna edilmeye çalışıldığı böylesi bir dönemde, sanatçı aydının, sanatı ve duruşuyla; hakikatin değişmezliğinin yanında yer almak gibi bir sorumluluğu var.
Eğitim kurumlarının klasik metodolojisi, yetersiz kadrolar, merdiven altı kursların hakikati önemsizleştirerek, sanat olmayanın alan hakimiyetine zemin hazırladığı simülasyon çağında, güçlü bir dirence ihtiyaç olduğu ortada. Basri Erdem bunu görenler ve bu uğurda artı sanatsal değer yaratanlardan birisi.
Melez bir üsluba bürünen günümüz sanatının klasikten moderne, post-modernden güncele uzanan serüvenine bir de gerçeklik ötesi eklemleniyor. Sanatta özgünlük ve özgürlük kavramlarını tartışılır kılacak Post Truth Çağ’a sanatın geleneğini taşıyacak ve yeni olanla yoğuracak aktörlere ihtiyaç duyulacağı ortada.
Doğduğu topraklarda köyüne bir müze-sanat evi kurarak koleksiyonunu burada toplaması, İstanbul Maltepe’deki özel mülkünde baskı sanatının farklı tekniklerinin uygulanacağı atölyeler dizisi kurarak sanatın hakikatini yaşatma çabası onu farklı kılıyor.
Her olasılığı içinde barındıran bir düzensizliği, sahip olanı dengede tutmak ya da yeni bir forma kavuşturmak:
Araştırmacı bir ruh için duraksama yoktur. İnsandaki araştırma ve mükemmele olan yolculuğun sonu da yoktur. Ateşi keşfeden ilkel insanın duygu dünyası ile evrenin keşfine çıkan sanatçının Anadolu coğrafyasından beslenen duygu dünyası, birbirinden farklı değildir. Sadece eğitilmiş düşüncelerle beslenen sanatıyla Basri Erdem, kendi evreninin keşfine çıkar ve bu serüven ilk günkü gibi sürüp gelir günümüze.
Yaşadığı coğrafyaya tanıklık eden sanatçıya göre, her şey sonsuz akışın bir parçası olarak yansıyor beynimize. Onun resimlerini incelerken sonsuz süreklilik ile bağ kurduğunu düşünmekten alamam kendimi. Her şey yeni bir formda, yeniden var olur evrende. Tıpkı sanatçının tuvalinde formdan forma giren figürleri gibi. Bir şekilden diğerine dönüşen varlığın öyküsünü yazmak onun duygu dünyasının vaz geçemediği önemli bir parçası.
Bu yaklaşımı, gerçekte sosyo-kültürel sorgulama yöntemi olarak, sanat ve kültür diyalogunun da başladığı yerdir. Sanatçının toplumsal olaylara ilgisiz kalmaması tezini güçlendiren örnek, akademisyen kökenli ‘sanatçı aydın’lardan birisi olarak çıkıyor karşımıza. Sanatçı aydın kavramı düşünen ve sorgulayan aklın yaratıya dönüşen eserde kendini bulması eylemidir. Erdem güçlü ve sürekli sorgulayan içkin bir kişilik olarak var sosyal yaşamda.
Henüz öğrenci iken yaptığı ve koleksiyonunda sergilediği Hiroşima’ya atılan bomba adlı çalışması tezimizi güçlendirecek somut çalışmalarından sadece birisidir.
İnsanlık değerlerinin ölümü, doğanın ve henüz keşfedilememiş evrenlerin ölümüyle iç içe geçer sanatçının düş dünyasında. Yaratma eylemini kışkırtan bu iç ses doğada kendisine sürekli farklı biçimlerde yer bulur.
Tam burada başlar ressam-sanatçı ve sanatçı aydın kavramlarını birbirinden ayıran sınırlar. Sanat yapmak kadar, sanatçı aydının toplumsal öncü rolü de iç dünyasında kalmaz, dışa vurumcu bir yaklaşımla ortaya çıkar ve toplumda karşılık bulur. Prof. Dr. Basri Erdem’i bir üst kavramsal değere taşıyan birikimi, bir hak teslimi olarak yok saymak yerine görünür kılmalıyım.
Üst Üste Binmiş Zaman Miti ve Doğanın Gerçekliği…
Çağdaş mitler, markalar, sosyal medya…Günümüz insanının küreselleşme karşısındaki durumu, kültür endüstrisinin dayatmaları, sanat kuramlarının güncel karşısında zorlanmaları…Üst üste binmiş zaman miti ve doğanın gerçekliği, dolaylı veya dolaysız baskıcı yöntemlerle bireyin seçme iradesinin tozunu attırıyor.
Bunun karşısında ancak ‘günümüz estetiğini ulaşılabilir kılan, toplumda doğa bilinçlenmesi için yeni bir sevgi ve sahiplenme duygusu aşılayan’ yazar ve sanatçılar durabiliyor. Basri Erdem resmine ve sanat anlayışına bu açıdan da bakmak gerekir.
Sanatçıların yaratma serüvenini incelerken, sezgi ile ifadenin aynı şey olup olmadığını genelde hep sorgulamak durumunda kalırım. Ancak kimi sanatçılar ilk bakışta sezginin bilincin doğuş süreci olduğunu hatırlatırlar. Aslında eleştirmenin aradığı tam da budur. Basri Erdem bu yanıyla düşüncenin gücüne inananlardandır. Onun sanatında fırça beni nereye götürüyorsa eser odur gibi tutarsız bir söylemin arkasına saklanmaz.
Soyutlamanın bir indirgeme süreci olduğunun farkındadır.
Öyle ki, kavramın, nesnenin bilgi içeriğini azaltma halinin özden uzaklaşma olmadığının bilincindedir. Bu bağlamda bir konuşmamızda “ Soyutlama, doğada var olan her hangi bir nesnenin düşünsel boyutta yeniden biçimlendirilmesi ve sanatçının öze yönelik eylemler yüklemesidir sanatçının.” Demişti. Derinliği olan bu tanımlama soyutlamanın yakıştırıldığı gibi fırça darbelerinden ibaret bir eylem olmadığını, aksine söz konusu nesnenin öznel değerinin sanatçı tarafından bilinmesi gerektiğini anlatır.
Sanatçının, doğayı (büyük boyutlu çalışmaları hariç) yerinde gözlemleyerek çizdiğini biliyoruz. Gerek akademik araştırmacı kimliği, gerekse sanatçı olarak sürekli gözlemlediği Anadolu coğrafyası üzerinden, bir bellek yoklaması yapıyor adeta. Doğayla iç içe büyüyen kaşif bir köy çocuğu olması ve araştırmacı kişiliğinin etkisini hissettiriyor sanat yazınına.
Erdem, çoğunlukla mekanı kompozisyonun önemli bir ögesi olarak öne çıkarmıyor. Aksine kurguladığı figürü mekandan bağımsız kılarak zamanın her hangi bir yerinde karşımıza çıkabilecek estetik değer olarak vurgu yapıyor.
Nesne-mekan-figür ve renkle köken kültür üzerinden çağdaş toplumlarda insanın doğayla buluşmasına ve barışmasına katkıda bulunuyor. Onun peyzajları, çağdaş mitler karşısında bunalan insanı, ilgilerinin gerçekliğine davet ediyor.
Yaşdaşlarının çoğunluğundan onu ayırabileceğimiz bir özelliği de, katı sınırlardan uzak kalarak, resimlerini izleyicinin kadrajın dışına çıkarmasına zemin hazırlamasıdır.
Birbirini tamamlayan ve yadsıyamayacağımız ahengi peş peşe sıralayacağımız resimlerle kendi evrenini inşa eder. Ki, bu ise sanatçının izleyiciyi yok saymayıp onun düş gücü ile zenginleşmesi ve çoğalmasıdır.
Basri Erdem, doğayı kutsayan ve bütün ritüellerini insan-doğa bağlamında işleyen modern zamanların ‘Şaman’ıdır diyebiliriz.
Desen-Renk-Işık Ya da Kompozisyonun Düşünselliği
Sanatçılar üzerine yazılarda tek yönlü odaklanmaların izleyici/okuyucu açısından, gerçekliğin gözden kaçmasına yol açtığını yakından biliyorum. Özellikle çizginin gücünü resmin odağına oturtan sanatçılar için desen her şeydir.
Öyle ki, Basri Erdem gibi gerek figüratif soyutlamalarında, gerekse diğer doğa görünümlerinden soyutlamalarında güçlü desen yetisinin izlerini, fırça darbelerinde açıkça gözlemliyoruz.
Kompozisyonları çocukluk ve gençlik aidiyetine bağlı olarak gelişmiştir. Ancak figürlerinde zaman/mekan bağının ait olduğu dönemi anlamak zordur. Belki de dönemin teknik malzemeler ve yaşadığı coğrafya üzerinden yorumlar yapılabilmesini bırakıyor sanat tarihçilere ve sanat eleştirmenlerine.
Erdem’in sanatçı aydın olarak toplumsal kaygıyla içsel dünyasında kendisine yönettiği temel sorulardan birisi de “ Aklın yerine öznel duyguların kitleler tarafından tercih edildiği bu çağda sanatın payına neyin düşeceğidir”. Manipülasyonun gerçeklik ve değer kavramlarını ters yüz etmeye başladığı bir çağın sanatı nereye götüreceği önemlidir.
Gerçek ile sahtenin yer değiştirdiği Post modern algının insanlığa armağanı, Post-truth çağda kurgularla inşa edilen bir gerçeklik kavramı söz konusu. Bu bir yanılsamayla ifade edilebilecek sıradan bir durum değildir. Ki, bunun farkında olan sanatçı aydınlardan birisi olarak Basri Erdem, sanatın geleceğine izdüşümler yaparak rolünü yerine getiriyor.
Erdem, içeriğin öneminin farkında olarak üretir. İçeriğin sanatçının, yaratma ideolojisi olduğu gerçeğine sırtını dönmez. Resim sanatında biçimin içeriğe sıkı sıkıya bağlı olduğu öngörüsüne sahiptir. Öyle ki, resim sanatında biçim ile içerik ilişkisinin estetiğin temel sorunlarından birisi olduğunu yaratma serüveninin hatırlatıcısı olarak tutar başucunda.
Her yazarın veya ressamın yakınlık gösterdiği temalar vardır. Ya da bir kenara bıraktığı, ilgi duymadığı temalar olması seçme iradesinin sonucudur.
Bu seçim asla yadsınamaz. Basri Erdem, güçlü desen yetisine rağmen, belirlediği temalar üzerinden bir düşünce geliştirir. Özden uzaklaşmadan, öze yönelttiği sorunun kendisindeki yansımasına bakar. Bu da sanatçının nesnenin özüyle kurduğu ilişkinin sonucundaki yaratma eylemiyle ilgilidir. Eserin serüveni de bu süreçte başlayıp gerçekliğe dönüşür.
Biliyoruz ki, insanların renklerden aldığı haz, estetik duyuş farklı farklıdır. İnanç, güç ve estetik algıya bağlı olarak oluşan ve gelişen bir birikimdir. Renklerin kendi içindeki anlatımının, sanatçının yetkinliğine bağlı olarak gelişip resimdeki yerini bulması bundandır.
İspir Plastik Sanatlar Çalıştayında yaptığımız bir sohbette Erdem “Çocukluğumun geniş buğday ve ayçiçeği tarlalarıyla kaplı ovalarda geçmesi eserlerime yansıyor. Ovanın dinginliği, yeşilin, sarının izleri, hafızama o kadar kazınmış ki, o yıllardan itibaren sanata olan tutkum doğaya benzeyen formlar olarak tuvallerime yansıyor.” Demişti.
Çoğunlukla ve olabildiğince dingin renklerden oluşan sanatçının evreni, kişilik özelliklerinden kendi payına düşeni alıyor. Geniş lekeler, bir fırça darbesiyle oluşturulmuşçasına izlenim yaratsa da, sanatçı renk temizliği sayesinde leke üzerinde yeni lekelerle yetkinliğini ve renk algısını çeşitlendiriyor.
Doğayı içinden geldiği gibi yorumlamanın vazgeçilmez ögelerinden birisi de ışıktır. Erdem’in, ölü doğalar üzerinde zaman ve mevsim geçişlerine hükmettiği gücü ışıktır. Düşünsel kurgu ile oluşturulmuş resmin arkasında, sanatçının iki boyutlu baskı tekniğinin de payını yok sayamayız.
Erdem’in peyzajlarının yanında figüratif resimlerinde dikkatimizden kaçmaması gereken bir durumda, gerek doğal gerekse insan eliyle canlıların çektiği acılar karşısındaki duruşudur. Bu canlılarla iç içe bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşamış bireyin mücadele alanıdır. Ötekileştirmeden birlikte paylaşmayı öğrenmek ve yaşamak. Doğanın sesine kulak veren sanatçı bir varoluş öyküsünün de yönlendiricisidir.
Bu insani yanı onun figürlerinden bilge bir kimliğe bürünür. Mandalar, keçiler, atlar ve koçlar. Hepsi bilinen görünüşlerinin ötesinde görkemli bir duruşa sahiptirler.
Günümüz insanının doğayı ve doğadaki varlıkları sadece tüketilecek birer nesne olarak görmesine bir tepki olarak, sanatla bir karşı duruş sergiliyor sanatçımız.
Akademisyen kimliğinin sanat eğitimi üzerine projeler hayata geçirmeye yönlendirdiğini düşünsek bile, özgün baskı resmin de hakkını veren sayılı akademisyenlerden birisi olduğunu söylemeliyim.
Basri Erdem’in sanatını konuşurken resminin bir parçası olan baskı sanatına değinmemiz gerekir. Taş ve linol baskı da verdiği eserler de doğa ve insan ekseninden ayrılmadan köken kültürden beslenerek günümüze ulaşıyor.
Erdem için baskı resim, kişisel anlatım biçimini oluşturma da özgün yapıtlar ortaya çıkarmak için baş vurduğu bir yöntemdir.
O sanatının malzeme ve tekniklerinin tamamı üzerinde uygulayıcı çağdaş bir eğitmendir. Sanatçımız teknik farklılıkları bir zenginlik olarak görür. Erdem için baskı resim düşüncelerini başka tekniklerde de anlatarak üretmesinin bir başka yoludur.
Modern çağın sanatının çalışmayı düşünsel bağlamda ele alarak, mekan kısıtı olmaksızın eser ortaya çıkarma çabası geleneği olanı da yok saymaz. Bu yaklaşımda malzeme düşünceden sonra bir önem taşır ki, onun görevi fikre hizmettir. Malzemenin tek başına nesne olmanın ötesine geçemediği gerçeğinden hareketle teknikte bir araç olarak yer alır sanatçımızın dünyasında.
Basri Erdem’in öğrencilik yıllarından itibaren doğanın diyalektiğini sorgulayan sanat anlayışı, günümüzde de aynı coşkuyla sürüyor. Yüklendiği misyon ve ortaya çıkardığı eserlerle, zamana yenilmeyerek Türk Resim Sanatı tarihinde yerini koruyacak sanatçılarımız arasında yer alacağına üçüncü bin yılda izdüşüm yapmayı bir hakkın teslimi olarak görüyorum.